"Beşiktaşlı futbolcuların azmi ve istekleri nihayet üst düzeydeydi. Buna da mecburdular. Çünkü berbat bir sezonda kalan maçları kazanarak taraftarın gönlünde 'futbol itibar'larını bir nebze yeniden düzeltebilirler.
Havutçu açısından da bir nevi 'Ya tamam ya devam' niteliğindeki 3 maçtan ilkiydi. Havutçu'nun en büyük kozu Mustafa Denizli'den öğrendikleriydi. Beşiktaş, F.Bahçe'yi en son iyi bir skorla yendiğinde Fink, Alex'i pasifize etmekle görevlendirilmişti. Denizli yapımı 'Fink-Alex mikro taktiği'nde bu kez Fink rolünde Ernst vardı. Ancak Ernst daha çok Tayfur Havutçu'nun Giunti öncesi futbol kariyerindeki gibi Fink'ten çok zaman zaman 3. stoper olan 'Tayfurlaşmış' bir Ernst'ti.
Bunun sebebi de Beşiktaş'ın ofansif-defansif açılardan tarihin en çelişik kadrolarından birisi olmasıydı.Sanki Türk futbolunun başına 'demir'örenler kaşla göz arasında yeni bir kural getirmişler: 'Beşiktaş her maçında illa 4-3-3 oynayacak ve ileri 3'lü ile takımın geri kalanı arasında en az 25 metre mesafe olacak.'
'CAMUS' CENK
27. dakikada rakip kaleciye pres yapmaya çalışan Simao ile kendisine en yakın Beşiktaş oyuncusu Almeida arasında 35 metre mesafe vardı! Bu Almeida'nın Werder'de alışık olduğu düzenin tam tersi. Bu yüzden Almeida topa gitmekten çok topu bekliyor. Neyse ki golde topa gitme refleksini gösterdi ve Beşiktaş'a galibiyeti getiren golü attı.
Belki Beşiktaş ilk kornerini 59. dakikada kazandı ancak kontrataklardan birçok pozisyon buldu. Bu kontra pozisyonlar hovardaca harcanınca Beşiktaş adına oyun Egemen'in Nietzschevari insanüstü mücadelesi ve Cenk'in hünerli elleri üzerine yıkıldı. Galiba Cenk, Nietzsche'den sonra eski bir kaleci olan Albert Camus'nun de kitaplarını okumuş olacak ki beklenmedik yerlerden gelen şutların yanı sıra libero-kaleci edasıyla süpürdüğü rakip akınlarda da sahanın yıldızıydı."
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın