
Bu seneyi sinir hastası olmadan atlatırsak muhtemelen 100 yaşını görecek kadar yaşarız. Beşiktaşlılık zaten kolay değildi, bu sene stres zirve
yaptı.
Nerden başlasam bilmiyorum. Sahaya çıkan 11’e bakıyoruz. İlk dikkatimizi çeken şey, orta sahanın solunda Almeida’nın olması… 1991
yılında ülkesine dönen Alan Walsh’tan beri bu kadar ağır bir solaçık görmedim ben Beşiktaş’ta… Hangi akla hizmet orada oynatılıyor, anlamak mümkün
değil. Adam mı kovalayacak, sağdan atıp soldan mı geçecek, çizgiye inip asist mi yapacak? Samet Aybaba’nın Almeida’dan bu mevkide ne beklediğini
gerçekten bilmek isterdim.
Bu oyun kurgusuyla geçen 20 dakikalık bir işkence döneminden sonra, Aybaba’dan müthiş bir hamle geliyor! Samet
Hoca, sol önde oynayan Almeida ile sağ önde oynayan Holosko’nun yerlerini değiştiriyor! Bu dahice değişiklik içimizi ferahlatıyor, artık goller ardı
ardına gelir diye düşünüyoruz ki, gol Trabzon’dan geliyor. Fernandes’in saçmasapan sinir patlaması, Uğur’un defansif altyapısıyla birleşince Sapara,
topuğu kalemize bırakıveriyor.
Neyse ki bu gol bir takım uyanma belirtileri göstermemizi sağlıyor. Batuhan’ın çıkıp Olcay’ın girmesi ve
herkesin kendi yerinde oynamaya başlamasıyla takım kendine geliyor ve beklenen baskıyı kuruyoruz. Fernandes müthiş bir frikik golüyle kendini
affettiriyor ama topa yapışma saplantısıyla da saç baş yolduruyor. Nasıl beceriyor bilmiyorum ama, kenardan taç atarken bile topu tutup elinden
çıkarmamayı başarıyor. Ve en sevdiğimiz futbolcumuz olsa da, bu topu ayağından çıkarmama sevdasından dolayı takım pek çok hızlı atak fırsatını
kullanamıyor.
Golden sonraki dakikalarda baskının ağababasını kuruyoruz. Fakat bu seferde futbolcularımızın sınırlı teknik kapasitesi
ortaya çıkıyor. Ya, koca Beşiktaş’ın kadrosunda bir tane topa vurabilen adam çıkmaz mı kardeşim? Bir tane adam çıkıp da 8 metreden topu kaleye sokamaz
mı? Yok, sokamıyor. Otuz bin kişi aynı anda cinnet geçiriyor! Önce Olcay, topla Onur’un içinden geçmeye çalışıyor, olmuyor. Sonra bir Almeida klasiği…
Kaleciyle karşı karşıya topu kalecinin üzerine vurma sendromu… Acaba Almeida yakartopla futbolu mu karıştırıyor? Puanı topu karşıdaki adama
çarptırınca mı aldığımızı sanıyor? Ve en sonunda son dakika piyangosunun biletini yırtıp atan Olcay! Tam karşıdan bomboş pozisyonda, 7 metrelik kaleye
topu sokamayan ve 7 arkadaşını aynı anda çimlere yatıran Olcay!
Takım çimlerin üzerinde, bizim nabzımız 200’ün üzerinde maçı tamamlıyoruz.
Sezonun kalan kısmı için Passiflora’yla Atarax’ı mı karıştırsam, maç günleri düğün salonunda mı yatıp kalksam diye düşünürken günün iyi yönlerini
görmeye çalışıyorum.
Defansa Ersan’ın, orta sahaya Oğuzhan’ın monte edilmesi bu sezonun en hayırlı işleri… Özellikle bu kadar üretken
oyuncu sıkıntısı çeken bir takımda, Oğuzhan’ın bu kadar uzun süre kadroda yer bulamaması akla mantığa sığmıyor. 90 dakika boyunca parlayan tek isim
Oğuzhan. Gerçekten nefis bir top tekniği, derin oyun zekası ve sıradışı bir oyun stili. Biraz daha fizik kuvvetle Oğuzhan bu sene Beşiktaş’a
Fernandes’ten bile fazla şey kazandırır. Çünkü oyun zekası Fernandes’ten daha yüksek ve daha fazla takım oyuncusu…
Son dakikada kaçan golün
ardından neredeyse bütün takımın kendini yere atarak üzülmesi, muhteşem bir takım olgusuna kavuştuğumuzu müjdeliyor. Ve eski Beşiktaşlılık ruhunu
hatırlatıyor. Günün en büyük artısı bu.
Bu beceriksiz son vuruşlarla dolu günün, bana hatırlattığı diğer şeyse şu oluyor: Bobo’yu gerçekten
çok özlediğim.

Atletico Madrid, Ruggeri'de mutlu sona yakın

Chelsea, Joao Pedro'yu bitirdi!

Thomas Partey, Arsenal'den ayrılıyor!

Manchester United'ın yeni hedefi Ivan Toney

Reinildo'nun yeni durağı Sunderland!

Milan'da ayrılık: Luka Jovic

Napoli, Darwin Nunez'in peşinde!

Real Madrid Vinicius ile sözleşme yenilemeyi planlıyor

Calvert-Lewin, Everton'a veda etti!

Milan'da iki ayrılık: Walker ve Abraham takımlarına döndü
