Bu haberi yazdır
Ali Ece: "Bırakıp gitsinler"
Camiamızın sevilen isimlerinden spor yazarı Ali Ece, Karakartal.com'un kendisine yönelttiği soruları yanıtlarken birbirinden önemli konuları değerlendirdi.  
Kaynak : Karakartal.com
Ali Ece: Bırakıp gitsinler
Ali Ece... Son yıllarda "Beşiktaş'ın genç spor yazarı yok" tespitini boşa çıkaran devlet televizyonuna Che rozetiyle çıkan, Beşiktaş sevgisini söylemekten bir an bile çekinmeyen, içinde "futbol" sözcüğü geçen her cümleyi sahiplenen bir futbol aşığı...

Karakartal.com editörü Eray Emin Aydemir'in sorularını yanıtlayan Ali Ece, kendine ait üslubuyla basın tribününden değil de tribünden, bir Beşiktaşlı'nın gözünden detayları aktardı.

İşte bir solukta okuyacağınız röportaj:

-Beşiktaş şu an ciddi bir mali yükün altında? Geçtiğimiz günlerde Divan Kurulu'nda açıklanan borç rakamı ciddi bir rakam. Sizce Beşiktaş nereye gidiyor?

Bir yere gitmesi gereken Beşiktaş değil, “bir yere” gitmesi gereken Beşiktaş’ı mali açıdan bu hale getirenler. Beşiktaş’a iyilik yapmak istiyorlarsa daha fazla zarar vermeden gitmeliler. Bu arada faal yönetimin tamamını kast etmiyorum. Mete Düren’i göreceli olarak başarılı buluyorum. Düren’den evvel aynı görevi yapanlar daha doğrusu Beşiktaş kalitesinde yapamayanlar Beşiktaş’a büyük zarar verdiler.

Yıldırım Demirören’i ise iki açıdan hiç anlayamıyorum. Birincisi, Beşiktaş’ı çok sevdiğini söylemesine rağmen Beşiktaş’ın bu kadar borçlanmasına sebep oldu. 1970’ler Türk sinemasında çocuğuna sadece para vererek onu mutlu edeceği yanılgısına düşen fabrikatör karakteri gibi. Ne tesadüf, onun kızı rolünde de usta oyuncu ve siyahla nefes alıp beyazla nefes veren Itır Esen abla oynardı. Gerçek hayatta Demirören, Itır Esen gibi “saf kızı saf” bir Beşiktaşlı’yı bile küstürdü. Üstelik Itır abla bizlerden farklı olarak en zor döneminde bile “Yıldırım Demirören hatalar yapsa da Beşiktaş’ı çok seviyor” savıyla kendisine destek vermişti.

Demirören’i asla anlayamayacağım ikinci nokta ise şu: Camia tarafından bu kadar benimsenmeyen, açık açık ezici çoğunluk tarafından istenmeyen bir isim olarak nasıl hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliyor?

Bu siteyi açıyorum, Forza Beşiktaş’ı, Ekşi Beşiktaş’ı, Ekşi Sözlük’ü, İnci Sözlük’ü, twitter’ı, Haber 1903’ü, kısaca Beşiktaş halkının fikirlerini beyan ettiği her türlü sosyal medya platformunu tek tek okumaya çalışıyorum. Demirören’in Beşiktaş’ta kalmasını isteyen Beşiktaş taraftarı oranı %10 bile değil. Mesela Süleyman Seba ile ilgili, Demirören’le ilgili yazılan eleştirilerin %1’i dahi yazılsa Süleyman başkan başarısız olduğunu düşünür ve anında görevi bırakırdı.

Üstelik de Beşiktaş’a başkan olmak bir “iş” değil! Beşiktaş başkanı deyince aklıma tabii ki yaşayan efsane Süleyman Seba geliyor. Beşiktaş başkanıyken Metin-Ali-Feyyaz’ların maaşlarını ödeyebilmek uğruna evini ipotek ettiren Süleyman Seba! Seba başkanlığı bıraktıktan sonra hiç “Ben zamanında Beşiktaş’a maddi kaynak sağlamak için evimi ipotek ettirmiştim. Şimdi paramı geri verin!” dediğini duydunuz mu? Duyamayız çünkü Süleyman Seba, Beşiktaş’ı hayatta herkesten, her şeyden çok sevdi!
 
Süleyman Seba sadece Beşiktaş taraftarınca değil Beşiktaşlı olmayanlar tarafından da sevilir, sonsuz bir saygı uyandırırdı, halen de uyandırıyor. Nereden nereye? Şimdi Yıldırım Demirören, Beşiktaş taraftarının ezici bir çoğunluğu tarafından bile hiç sevilmiyor. O yüzden işin aslı şudur benim için:

Beşiktaş kulübünün Beşiktaş başkanı Demirören’e borcu falan yoktur çünkü Beşiktaş halkının %90’ı Demirören’den o paraları harcamasını, borçları yaratmasını istememiştir. Kendi kendine yaratılan borç Beşiktaş’ın değil, sayın Yıldırım Demirören’in borcudur. Beşiktaş’ın Demirören’e değil, Demirören’in Beşiktaş’a borcu vardır. Çünkü Yıldırım Demirören Beşiktaş’a başkan olmadan önce Beşiktaş’ın ne kadar borcu vardı, şimdi ne kadar var?

İkisini birbirinden çıkaralım, ortaya çıkan rakam sayın Yıldırım Demirören’in Beşiktaş’a olan borcuna tekabül eder! Liverpool taraftarları kendi Demirören’leri olan, kulübü tarihi borca sokan Gilette ve Hicks’i kulüpten göndermeyi başardılar. Gilette ve Hicks “Ama biz Liverpool’a bu kadar para verdik” diye dava açtılar. Liverpool taraftarı ise mahkemede avukatlar aracılığıyla “İyi de biz onlara bu paraları harcayın, borç yapın demedik ki” dediler ve hem İngiltere hem de Amerika mahkemeleri Gilette ve Hicks’i haksız, taraftarı haklı buldu. Eee madem futbol artık Yıldırım Demirören’in dediği gibi “global bir şov biznıs”, buyurun işte o “global şov biznıs” mahkemeleri bile borç yaratanları değil borçtan muzdarip olan kulübün asıl sahibi taraftarları haklı buluyor!

Borcu yaratan “yönetemeyici”den borca dönersek. 2011 yılında dünyanın en iyi takımı olan Barcelona’nın toplam kadro değeri 1.500.000.000 TL. Beşiktaş’ın borcu ise bu paranın toplam üçte biri.

Yani Demirören’in yarattığı borç karşılığı Barcelona’nın en az 3’te 1’i kalitesinde bir takımımız olmalıydı. Var mı? Halbuki Beşiktaş, Barcelona’dan çok daha önce 1970’lerin 2. yarısında Serpil Hamdi Tüzün sayesinde altyapı devrimi, özkaynak devrimi yapmış bir kulüp. Şimdi ise altyapı takımlarımızdan bazıları maalesef ezeli rakiplerimiz karşısında fark yiyor.

Bunun tarihsel sorumluluğu daha da büyük bir borçtur. Tüm bu tarihi borç ortamında Beşiktaş başkanı kulübün ekonomik durumu yerine başka kulüplerin durumuyla daha çok ilgileniyor, “futbol şov biznıstır” yanılgısına düşüyorsa taraftar nezrinde “ruhsal borç” had safhada demektir! Bir de “ruhsal borç”un bir başka boyutu var. O da şike operasyonu kapsamında ortaya çıkan tapelerde zamanında Beşiktaş’ta görev yapmış bazı kişilerinin ezeli rakibin başkanıyla konuşurken ezeli rakipten “biz” Beşiktaş’tan ise “onlar” diye bahsetmesi. Hele hele “bi”z olarak kast edilen ezeli rakibin “onlar” diye kast ettiği Beşiktaş’a “geçirmek” eyleminde bulunacağını dile getiren kişi, Beşiktaş’ta nasıl görev almış, Divan Kurulu tarafından halen kendisine nasıl hiçbir yaptırım ve ceza uygulanmamış? Akıl almaz, vicdan kaldırmaz bir rezalet!

Takım ligde ilk yarıyı 3. sırada tamamladı. Avrupa'da yoluna devam ediyor. Ufukta şampiyonluk var mı? Genel olarak Beşiktaş'ın performansını nasıl buluyorsunuz?


İnşallah Beşiktaş bu sezonu çifte kupayla tamamlar. Aslında bana tercih hakkı verseler ben Beşiktaş’ın UEFA Avrupa Ligi şampiyonu olmasını herhangi bir yerel başarıya tercih ederdim. Ancak bu tarihi borçtan kurtuluşun orta vadedeki çözümü her yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılmaktan geçiyor. Hiç durmadan aralık vermeden 7-8 yıl Şampiyonlar Ligi’ne katılması gerek Beşiktaş’ın.

Ernst, Hilbert ve Egemen başta olmak üzere Beşiktaş’ı bu zor süreçte ayakta tutan tüm futbol emekçilerine, formanın hakkını verenlere çok teşekkür ederim. Carvalhal sezon başında büyük hatalar yaptı, halen de zaman zaman hatalar yapıyor ama adama bir yerden sonra ben de birçok Beşiktaş taraftarı gibi kıyamıyorum. Cidden çok iyi bir insan. Hele o sıfır ego anında selefinin maketiyle poz verdiği an, siyah-beyaz futbol kalbimizde sonsuz kredi yarattı. Takım üzerindeki Mendes etkisi azalıp Carvalhal adaleti ilk 11’e yansıdıkça Beşiktaş daha da güzel oynayabilir. Ancak ilk yarıda ezeli rakipler karşısında İnönü’de kaybedilen puanlar şampiyonluk yolundaki en büyük dezavantajımız. İkinci yarı ve play-off’larda maçlar hangi sahada olursa olsun Beşiktaş’ın Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yenmesi gerekiyor.

A2 takımımız oldukça iyi bir grafik çiziyor. Burada forma giyen Atınç, Muhammed olmak üzere genç futbolcular sizce ilerleyen yıllarda A takımda şans bulabilir mi?

A2 takımımız her zamanki gibi harika. Aklıma hep Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika” kitabını getiriyorlar. Onların hepsi benim öz kardeşim gibi. A2’nin hiçbir maçını kaçırmıyorum. Alves hariç hepsini çok seviyorum. Alves konusunda da Alves’in hiçbir suçu yok aslında. Alves’in bonservisinin yarısına Beşiktaş kasasından o parayı ödeyenlerin suçu ise tarifsiz derecede büyük!

Onur Bayramoğlu başka takıma bonservisiyle verilirse çok büyük hata olur. Onur’da Şifo Mehmet tekniği var ki bu harika bir şey. Rize’de kiralık olan Sezer Özmen ve altyapı milli takımlarından stoperdeki tandemi Furkan’dan da çok umutluyum. Ama benim asıl en çok şey beklediğim altyapı mahsulü yıldızlarımız Erkut Şentürk ve tabii ki Muhammed. U-15’te Erkut’un ilk maçını izlediğimden beri top Erkut’un her ayağına geldiğinde siyah-beyaz futbol gönlüm neşe doluyor, kendimden geçiyorum. Muhammed için de aynısı geçerli tabii ki. Ancak herkesin önünde Muhammed’in kulağını çekip çocuğu rencide eden, psikolojisini bozanlara Ali Eren ve Recep Çetin ağabeyler çift dalsın inşallah!

Edu sizce ikinci Nobre vakası mı? Forvetlerimiz ciddi şekilde Mustafa Pektemek haricinde iyi bir performans göstermiyor. Beşiktaş'ın bu pozisyona takviye yapmaya ihtiyacı var mı?

Nobre’ye kızmamın sebebi Fenerbahçe’deki Nobre’nin yarısı kadar bile Beşiktaş’a katkı vermemesiydi. Mersin’deki iyi performansını gördükten sonra kendisine daha da kızıyorum tabii haklı olarak. Nobre, Beşiktaş’taki çok kötü performasını Beşiktaş’ta çok teknik direktör değişmesine bağlıyor ama aynı yıllarda Bobo da o farklı teknik adamlarla Beşiktaş formasıyla gol sanatı adına güzel işler sergiledi. Ancak Nobre Beşiktaş’ta Mersin’deki gibi oynasaydı en büyük hayranlarından birisi ben olurdum zaten.

Edu ise farklı bir oyuncu. Aslında futbola savunmacı olarak başladı Edu. Sonradan sol açık, forvet vs derken Schalke’de özellikle 12. değil de daha çok 14. adam olarak kötü oynamadı. Ancak tabii Beşiktaş formasıyla sezon başında saç baş yoldurdu. Daha sonra en önemli kozu olan şutlarıyla son zamanlarda ilk zamanlardaki kadar kötü değildi. Yine de ben Beşiktaş’ın Edu’larla zaman harcaması yerine Muhammed, Onur ya da Erkut’un tek santrfor arkasında serbest ikinci forvet olarak Beşiktaş’ın Messi’si olmasa da Marco Reus’u, Götze’si en kötü bir Jonjo Shelvey’si olmalarını tercih ederdim.

Cenk ve Rüştü arasında sürekli olarak bir değişim söz konusu. Beşiktaş bu maça kesin şu kaleci ile başlayacak diyemiyoruz. Sizce kaleyi kim korumalı?


Bu sorunun cevabını en iyi kaleci antrenörümüz Zafer Öger bilir ve ben onun vereceği cevaba sonuna kadar saygılı olmalıyım. Çünkü 1986’daki şampiyonluğun efsanevi kalecisi Zafer abi benim çocukluk, delikanlılık, ergenlik kısacası hayatımın her döneminin idolüdür. Kafamın arkasında halen Zafer abi Beşiktaş kalesi korurkenki dönemden yara izleri var! Beşiktaş maçlarının daha çok radyodan yayınlandığı dönemlerde onunla beraber evde planjon yapar kendimi yerden yere atardım, 1986’da şampiyonluğun kader maçı olan Trabzon karşılaşmasında kafamı kalorifere vurmuştum. Yine olsun 35 yaşında evli barklı adamım demem yine kendimi yerden yere atarım! Zafer abi bambaşka bir adamdır. İyi bir kaleci olduğundan daha da iyi bir insandır. Ondan daha adil çok az kişiyi gördüm, o yüzden onun tercihine saygım sonsuz olmak zorunda!

Taraftar bu sezon birçok maçta takımı yalnız bıraktı. Bu konuyla ilgili olarak tespitleriniz var mı?

Bu konuda taraftarın hiçbir suçu yok! Türk futbolunu yönetemeyenler ligi erteleyip sonra da özel üniversitelerdeki sıkıştırılmış yaz kursu gibi sıkışık ötesi bir fikstür yaptılar. Kapalı bileti 100 lira. Bazı haftalar var Beşiktaş 3 maç birden yaptı. Ayda 7 maç 700 lira demek! Türkiye’de ortalama maaşların ne kadar olduğunu bilmeyen, hayatında otobüsle maça gelmemiş, ekmek kaç lira onu bile bilmeyen kişiler Türk futbolunu böyle yönetirlerse daha doğrusu olabilecek en kötü şekilde yönetirlerse başka türlü olması mümkün değildi. Ayrıca Beşiktaş özelinde sanki geçen sezon UEFA Avrupa Ligi şampiyonu olmuşuz edasıyla yapılan fütursuz kombine zammı İnönü’nün her maç dolmamasında önemli rol oynadı. Ayrıca önemli olan sadece tribünde sayısal çoğunluk değil. Van’daki depremzedelerimize yardım adına Fenerbahçe derbisi sonunda atılan atkılarımız tüm istatistiklerin ötesinde tarifi olmayan bir estetik güzellik, insani şampiyonluk. Bütün mesele Beşiktaş’ı yönetenlerin Beşiktaş’ı sevenlerin kalitesini bir türlü yakalayamamasında.
Karakartal mobil uygulamasıyla spor haberlerine herkesten önce ulaşmak için tıklayın
Bizi Takip Edin
Karakartal Twitter Karakartal Facebook Page Karakartal RSS Karakartal İphone Karakartal Mobil
En çok okunan haberler
AVRUPA'DAN FUTBOL