O yüzden benim bugün gözlerim saha kenarından ziyade sahanın içine dönüktü. Acaba takımın içinden biri çıkıp, “beyler ne yapıyoruz, kendimize gelelim” diyebilecek miydi? Önce kaptan Delgado’ya baktım. Takımı toplamak bir yana, ruhsuzluğun başını çekiyordu. Attığı paslar ya da kötü oyunu umurumda bile değil ama Beşiktaş’ın kaptanı olarak o sahaya çıkıyorsan bu onursuz futbola izin veremezsin. Eğer yaptığın her şeye rağmen takım da en ufak bir hareket yoksa, gelirsin sahanın kenarına, çıkartırsın kolundaki kaptanlık bandını, verirsin hocana ve sahayı terk edersin. Belki kulağa çok uçuk bir fikir gibi geliyor ama en azından bir şey yapmış olursun. Takıma bir şok vermiş olursun. Sanki kendisi bu takımın saha içindeki lideri değil, bu takımın kaptanı değil de, 17 yaşında alt yapıdan bu maçta tesadüfen oynayan bir PAF takımı oyuncusu gibiydi.
Sene 1944, Beşiktaş Ankara deplasmanında, rakip Harp Okulu. İlk yarı Beşiktaş adına kötü bir futbolun ardından, umulmadık bir şekilde ilk yarı 3-0 Harp Okulu’nun galibiyetiyle tamamlanmıştı. Kaptan Baba Hakkı soyunma odasında dönüş tren biletlerini takım arkadaşlarına göstererek “Arkadaşlar kendinize gelin, bu maçı kaybedersek, biletleri yırtarım ve İstanbul´a yürüyerek döneriz,” diyor, bunun üzerine ikinci yarıda sahaya bambaşka bir Beşiktaş çıkıyordu. Baba Hakkının açtığı gol perdesi kapanmayacakmış gibi devam ediyor ve Beşiktaş maçı kazanıyor ve 90 dakika sonunda skor tabelasında 3-6 yazıyordu. Bu sorumluluğu almak için aslında kaptan olmak da gerekmiyor. Takımın eskileri İbrahim Toraman, Gökhan Zan hatta hatta Bobo, Tello ya da Cisse bile çıkıp bu tarz bir şey yapabilirdi ama kimse yapmadı. Normalde Ukrayna takımı taş gibi bir takım, Beşiktaş’ın bu takıma elenmesi belki kâğıt üzerinde sürpriz olarak gözükebilir ama kimse de çıkıp vay reziller bu takıma nasıl elendiniz diyemez, ama siz çıkıp daha ilk dakikadan rakibinize boyun eğerseniz, size söylenilen her şeyi sonuna kadar hak etmiş olursunuz.
Bu takımın geçen seneki Liverpool hezimetinden sonra bu camiaya bir borcu vardı. Borcunu ödemek yerine daha da borçlanmayı tercih etti. Sanki kendi aralarında konuşmuşlar da, ya şimdi biz bu takıma elenirsek hafta içi maç temposundan kurtulmuş oluruz, zaten maç başına para kazanan da kimse yok aramızda, varsın elenelim gitsin kararına varmışlardı.
Oyuncuları tek tek analiz etmeye gerek yok, hepsi birbirinden kötü oynadı. Geçen yazımızda belirtmiştik Gökhan Zan’ın bozamayacağı adam yok, Zapo’da Gökhan’ın yanında çok kötü bir performans sergiledi. Böylece Gökhan Zan geçen maç verdiğimiz istatistiklerini yeniledi ve onsuz oynanan 500 dakika da yenilen sıfır gole karşılık, onun oynadığı 340 dakikalık bölüm ve yenilen 8 gol. PAF takımından yeni yükselen İbrahim Kaş’ı yangından mal kaçırır gibi transfer eden Avrupa, nedendir ki konu Gökhan Zan olunca, Avrupa 3. olmuş bir milli takımın stoperi olmasına rağmen ve de en önemlisi bonservisi elinde olmasına rağmen ikinci veya üçüncü liglerinden bile bir teklif gelmedi? Çok net söylüyorum, bu oyuncuya verilen her kuruş günahtır. Ona verilen paraları PAF takımına prim olarak dağıtın en azından genç çocuklara moral olmuş olur. Bir iki cümlede Hakan Arıkan’a söylemek istiyorum. Amatör olarak yapmış olsam da yıllarca kalecilik yapmış bir kişi olarak şunu söyleyebilirim ki, 40 metreden gelen bir şut gol oluyorsa, o şut nasıl olursa olsun, nereye giderse gitsin, bu golde kalesinin hatası vardır. Hadi o golü geçtim, Tello çizgiden çıkarmasa kornerden bile gol yiyecek kapasitede bir kaleci nasıl oluyor da Beşiktaş’ın kalesini koruyor, anlamakta güçlük çekiyorum. Bir ortaokul sınıf kalesinin bile bilebileceği yan toplarda nasıl oluyorsa, defansını 6 pas çizgisi üzerinde kuruyor. Tek bacağı sakat olsa bile gerektiği zaman oynayan, futbol hayatını bitirmek pahasına Beşiktaş’a katkı sağlamaya çalışan Murat Şahin gibi yetenekli, çok iyi bir büyük takım ikinci kalecisi olabilecek Murat Şahin’i hangi kaleci antrenörü gönderiyor da, yerine Hakan’ı alıyor çok merak ediyorum.
Futbolcular sahada bu kadar kötü iken sıra Ertuğrul Sağlam’a gelmez demiştik ama sahada bu kadar ruhsuz mücadele eden takım benim takımım olsa ya daha maç bitmeden o sahayı terk eder, futbolcularıma bir ders vermeye çalışırım, ya da maçtan sonra çıkıp ben bu işi beceremedim, onlar utanmıyorsa ben onların adına utanıyorum diye istifa ederim. Ben olsam en azından futbolcuların utanması ve kendine gelmesi için ilk yolu seçerdim ama herkesten bu kadar onurlu bir davranış beklemek hata olabilir…